SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

FİTEN BAHSİ

<< 4240 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي وَائِلٍ عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ قَامَ فِينَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَائِمًا فَمَا تَرَكَ شَيْئًا يَكُونُ فِي مَقَامِهِ ذَلِكَ إِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ إِلَّا حَدَّثَهُ حَفِظَهُ مَنْ حَفِظَهُ وَنَسِيَهُ مَنْ نَسِيَهُ قَدْ عَلِمَهُ أَصْحَابُهُ هَؤُلَاءِ وَإِنَّهُ لَيَكُونُ مِنْهُ الشَّيْءُ فَأَذْكُرُهُ كَمَا يَذْكُرُ الرَّجُلُ وَجْهَ الرَّجُلِ إِذَا غَابَ عَنْهُ ثُمَّ إِذَا رَآهُ عَرَفَهُ

 

Huzeyfe b.el-Yeman) (r.a) şöyle demiştir:

 

Rasûlullah (s.a.v.) aramızda ayağa kalktı ve o zamandan kıyamete kadar ne olacaksa hiç bir şey bırakmadan hepsini haber verdi.

 

Onun Öğrenen öğrendi, unutan unuttu. Onları Rasûlullah'ın şu sâhâbîleri bilir. Bir adam birinden ayrılıp da sonra tekrar gördüğünde onu tanıyıp yüzünü hatırladığı gibi ben de RasülullalVın bu söylediklerinden birşey meydana geldi mi hemen hatırlıyorum.

 

 

İzah:

Buharî, Kader: Müslim, fiten

 

Hadîsin, Buharı ve Müslim'deki rivayetlerinde Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'in söylediklerinden unut­muş olduğu bir şeyi gördüğü zaman, bir adamın kendisinden uzağa giden birini gördüğünde hatırladığı gibi hatırladığını söylemiştir.Ebû Davud'un rivayetinde ise, Huzayfe'nin olan hadisleri hatırladığı söylenmekte, fakat onları unutmuş olduğundan bahsedilmemektedir.

 

Hâdis-i şerifte görüldüğü üzere Hz. Nebi (s.a.v.) birgün ashabı içe­risinde ayağa kalkmış ve o andan itibaren kıyamete kadar meydana gele­cek ne kadar fitne varsa hepsini haber vermiştir. Sahâbîlerden bir kısmı, Rasûlullah'ın söylediklerini öğrenip zapt etmiş bir kısmı ise unutmuştur. Huzeyfe (r.a) de efendimiz'in söylediklerinin bazısını unutmuştur, ama hadiseler vuku buldukça hemen onları hatırlamaktadır.

 

Sahîh-i Müslim'deki başka bir rivayette Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'ın başkasına söylemediği bazı şeyleri kendisine söylediğini ve kendisinin kı­yamete kadar olacak hadiseleri herkesten daha iyi bildiğini söylemiştir.

 

Yine Müslim'in, Ebû Zeyd'den yaptığı başka bir rivayette Efendimiz, bu hitabesi için sabah namazından sonra minbere çıkıp Öğlene kadar ko­nuşmuş, "öğle namazı için, inmiş, namazdan sonra yine çıkıp ikindiye ka­dar tekrar konuşmuş, ikindiden sonra tekrar minbere çıkıp güneş balınca-ya kadar konuşmasına devam etmiştir. Müslim Fitem

 

Hâdis-i şerif, Rasûlullah (s.a.v.)'in ilminin kemâline, Huzeyfe (r.a)'in Efendimiz'in ilmine gösterdiği ihtimama ve fitnelerden kaçındığına delâ­let etmektedir.

 

Bazı sapık mezhep sâlikleri bu hadisi delil alarak Hz. Nebi (s.a.v.)'in gaybı bildiğini iddia etmişlerdir, ama bu doğru değildir. Çünkü gaybı Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Nebiler, ancak Allah'tan aldıkları vahiyle bu bilgileri haber verirler.

 

Allah teâlanın kendisim "(aİimü'î ğayb)   "gaybı bilen" diye vasıflandırması buna delildir. Nitekim bir âyet-i kerimemde Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

 

"Gaybi bilen Allah, gayba kimseyi müttalî kılmaz. Ancak Nebi­lerden bildirmek istediği bunun dışındadır."[Cinn 25, 26.]

 

Gaybı Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceğini isbat sadedinde Aliyyü'l Kâri El - Fıkhu'l-Ekber Şerhi'nde şunları söylemektedir.:

 

"Nebiler, Allah'ın zaman zaman kendilerine bildirdiklerinin dı­şında gaybdan birşey bilmezler, Hanefîler, Rasûlullah'ın gaybı bildiği inancında olanın kafir sayılacağını açıkça söylemişlerdir. Çünkü bu inanç "Deki Göklerde ve Yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur"[Neml 65.]

 

Ayet-i kerime'sine zıttır. Ulemâdan birisi, gaybı bilmenin Allah'a has bir bilgi oluşunun zarûrati dinnîyeden olduğunu söyler. Bu husustaki nasslar çoktur. Bunlardan bazıları şu ayet-i kerimelerdir.

 

"Gaybın anahtarları O'nun katındadir, onları ancak O bilir. Ka­rada ve denizde olanı bilir.[En'am 59.]

 

"Kıyamef'vaktini bilmek ancak Allah'a mahsustur, yağmuru o in­dirir,[Lokman 34]

 

Bu âyetler Allah'tan başka hiç bir kimsenin gaybı bilemeyeceğini gös­terir. Onun için, Allah'tan başka birisinin gaybı bildiğini söylemek caiz değildir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) yanında söylenen bir şiirde "Aramızda yarın ne olacağını bilen Nebî var.." denilince bunu söyleyeni kınamış ve "Bunu bırak, başka şey söyle." buyurmuştur.

 

Netice şudur; Allah'tan başka kimse gaybı bilemez. Ancak vahiy ve il­ham yoluyla Allah'ın bildirmeyi dilediği kişiler bilebilirler. Ama bu Al­lah'ın bildirmesi iledir.

 

Aliyyü'l Kârî'nin bu istidlal ve sözleri Allah'dan başka hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini açıkça göstermektedir.

 

Hattâ Nebiler bile bu hükmün dışında değildirler. Durum böyle olunca fala ve falcıların söylediklerine inanmak asla caiz değildir.

 

Bu inanç, kişinin küfrüne sebep olup Allah'ın varlığını, Hz. Peygam­ber'in haberlerini, ahireti akıllarına aldıramayan, gördüğünden başka bir şeye inanmadığını söyleyen örümcekli kafaların, fala inanması, gazeteler­deki falları takip etmesi son derece hayret verici bir şeydir,

 

Hanefî fukuhasından İbn. Nüceym'in Bahru'r-Raîk adındaki fıkıh kita­bındaki şu sözleri de Aliyyü'l Kârî'nin söyledikleri ile aynı istikamettedir.

 

"Bir kimse Allah'ı ve Rasûlü'riû şahit tutarak evlense nikâh sahîh ol­maz ve bunu yapan kâfir olur. Çünkü bu Rasûlullah'ın gaybi bildiğine inanmaktır."