NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
جَرِيرٌ عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
وَائِلٍ عَنْ
حُذَيْفَةَ
قَالَ قَامَ فِينَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَائِمًا
فَمَا تَرَكَ
شَيْئًا
يَكُونُ فِي
مَقَامِهِ
ذَلِكَ إِلَى
قِيَامِ
السَّاعَةِ
إِلَّا
حَدَّثَهُ حَفِظَهُ
مَنْ
حَفِظَهُ
وَنَسِيَهُ
مَنْ نَسِيَهُ
قَدْ عَلِمَهُ
أَصْحَابُهُ
هَؤُلَاءِ
وَإِنَّهُ لَيَكُونُ
مِنْهُ
الشَّيْءُ
فَأَذْكُرُهُ
كَمَا
يَذْكُرُ
الرَّجُلُ
وَجْهَ
الرَّجُلِ
إِذَا غَابَ
عَنْهُ ثُمَّ
إِذَا رَآهُ
عَرَفَهُ
Huzeyfe b.el-Yeman)
(r.a) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)
aramızda ayağa kalktı ve o zamandan kıyamete kadar ne olacaksa hiç bir şey
bırakmadan hepsini haber verdi.
Onun Öğrenen öğrendi,
unutan unuttu. Onları Rasûlullah'ın şu sâhâbîleri bilir. Bir adam birinden
ayrılıp da sonra tekrar gördüğünde onu tanıyıp yüzünü hatırladığı gibi ben de
RasülullalVın bu söylediklerinden birşey meydana geldi mi hemen hatırlıyorum.
İzah:
Buharî, Kader: Müslim,
fiten
Hadîsin, Buharı ve
Müslim'deki rivayetlerinde Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'in söylediklerinden unutmuş
olduğu bir şeyi gördüğü zaman, bir adamın kendisinden uzağa giden birini
gördüğünde hatırladığı gibi hatırladığını söylemiştir.Ebû Davud'un rivayetinde
ise, Huzayfe'nin olan hadisleri hatırladığı söylenmekte, fakat onları unutmuş
olduğundan bahsedilmemektedir.
Hâdis-i şerifte
görüldüğü üzere Hz. Nebi (s.a.v.) birgün ashabı içerisinde ayağa kalkmış ve o
andan itibaren kıyamete kadar meydana gelecek ne kadar fitne varsa hepsini
haber vermiştir. Sahâbîlerden bir kısmı, Rasûlullah'ın söylediklerini öğrenip
zapt etmiş bir kısmı ise unutmuştur. Huzeyfe (r.a) de efendimiz'in
söylediklerinin bazısını unutmuştur, ama hadiseler vuku buldukça hemen onları
hatırlamaktadır.
Sahîh-i Müslim'deki başka
bir rivayette Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'ın başkasına söylemediği bazı şeyleri
kendisine söylediğini ve kendisinin kıyamete kadar olacak hadiseleri herkesten
daha iyi bildiğini söylemiştir.
Yine Müslim'in, Ebû
Zeyd'den yaptığı başka bir rivayette Efendimiz, bu hitabesi için sabah
namazından sonra minbere çıkıp Öğlene kadar konuşmuş, "öğle namazı için,
inmiş, namazdan sonra yine çıkıp ikindiye kadar tekrar konuşmuş, ikindiden
sonra tekrar minbere çıkıp güneş balınca-ya kadar konuşmasına devam etmiştir.
Müslim Fitem
Hâdis-i şerif,
Rasûlullah (s.a.v.)'in ilminin kemâline, Huzeyfe (r.a)'in Efendimiz'in ilmine
gösterdiği ihtimama ve fitnelerden kaçındığına delâlet etmektedir.
Bazı sapık mezhep
sâlikleri bu hadisi delil alarak Hz. Nebi (s.a.v.)'in gaybı bildiğini iddia
etmişlerdir, ama bu doğru değildir. Çünkü gaybı Allah'tan başka hiç kimse
bilemez. Nebiler, ancak Allah'tan aldıkları vahiyle bu bilgileri haber
verirler.
Allah teâlanın kendisim
"(aİimü'î ğayb) "gaybı
bilen" diye vasıflandırması buna delildir. Nitekim bir âyet-i kerimemde
Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
"Gaybi bilen
Allah, gayba kimseyi müttalî kılmaz. Ancak Nebilerden bildirmek istediği bunun
dışındadır."[Cinn 25, 26.]
Gaybı Allah'tan başka
hiçbir kimsenin bilemeyeceğini isbat sadedinde Aliyyü'l Kâri El - Fıkhu'l-Ekber
Şerhi'nde şunları söylemektedir.:
"Nebiler, Allah'ın
zaman zaman kendilerine bildirdiklerinin dışında gaybdan birşey bilmezler,
Hanefîler, Rasûlullah'ın gaybı bildiği inancında olanın kafir sayılacağını
açıkça söylemişlerdir. Çünkü bu inanç "Deki Göklerde ve Yerde gaybı
Allah'tan başka bilen yoktur"[Neml 65.]
Ayet-i kerime'sine
zıttır. Ulemâdan birisi, gaybı bilmenin Allah'a has bir bilgi oluşunun zarûrati
dinnîyeden olduğunu söyler. Bu husustaki nasslar çoktur. Bunlardan bazıları şu
ayet-i kerimelerdir.
"Gaybın
anahtarları O'nun katındadir, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı
bilir.[En'am 59.]
"Kıyamef'vaktini
bilmek ancak Allah'a mahsustur, yağmuru o indirir,[Lokman 34]
Bu âyetler Allah'tan
başka hiç bir kimsenin gaybı bilemeyeceğini gösterir. Onun için, Allah'tan
başka birisinin gaybı bildiğini söylemek caiz değildir. Nitekim Rasûlullah
(s.a.v.) yanında söylenen bir şiirde "Aramızda yarın ne olacağını bilen
Nebî var.." denilince bunu söyleyeni kınamış ve "Bunu bırak, başka
şey söyle." buyurmuştur.
Netice şudur; Allah'tan
başka kimse gaybı bilemez. Ancak vahiy ve ilham yoluyla Allah'ın bildirmeyi
dilediği kişiler bilebilirler. Ama bu Allah'ın bildirmesi iledir.
Aliyyü'l Kârî'nin bu
istidlal ve sözleri Allah'dan başka hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini açıkça
göstermektedir.
Hattâ Nebiler bile bu
hükmün dışında değildirler. Durum böyle olunca fala ve falcıların
söylediklerine inanmak asla caiz değildir.
Bu inanç, kişinin küfrüne
sebep olup Allah'ın varlığını, Hz. Peygamber'in haberlerini, ahireti
akıllarına aldıramayan, gördüğünden başka bir şeye inanmadığını söyleyen
örümcekli kafaların, fala inanması, gazetelerdeki falları takip etmesi son
derece hayret verici bir şeydir,
Hanefî fukuhasından
İbn. Nüceym'in Bahru'r-Raîk adındaki fıkıh kitabındaki şu sözleri de Aliyyü'l
Kârî'nin söyledikleri ile aynı istikamettedir.
"Bir kimse Allah'ı
ve Rasûlü'riû şahit tutarak evlense nikâh sahîh olmaz ve bunu yapan kâfir
olur. Çünkü bu Rasûlullah'ın gaybi bildiğine inanmaktır."